Categories
Uncategorized

Balık Osman, Türkiye’nin En Eski 5 Balık Restoranından Biri

Balıkçı Osman, oldu “Balık Osman”…

 

1924 yılında Selanik’ten göç eden İsmail Altındeniz, Büyükçekmece’nin Mimarsinan sahilinde küçük bir ahşap barakaya ‘Sahil Lokantası’ adı ile bir lokanta açmış (1947). Lokantada kendi tuttuğu balıkların yanı sıra köfte de satmaya başlamış. İsmail Bey’in oğlu Osman deniz astsubayı imiş. Osman Bey görevi sırasında vereme yakalanmış ve malulen emekli edilmiş. O da babasının yanında çalışmaya başlamış. Denize aşıkmış ve çok iyi bir balıkçıymış. Adı bu yüzden Balıkçı Osman kalmış, zamanla bu isim ‘Balık Osman’ haline dönüşmüş. Babası öldükten sonra dükkanın adını da Balık Osman Lokantası olarak değiştirmiş.

Balık Osman keyif erbabı, yemeyi içmeyi seven, bonkör bir insanmış. Dükkanı işletirken bir taraftan da müşterilerle beraber yiyip içermiş. Hatta bazı masalardan arkadaşı olduğu gerekçesi ile para bile almazmış. Zamanla ülkede balık önem kazanıp talep bu yönde artınca menüden köfteyi kaldırıp sadece balık pişirmeye başlamışlar. Oğulları Mehmet, İsmail ve Uğur büyüyüp işe yardım etmeye başlamış. Lokanta giderek meşhur olmuş. Talep çok artmış. Hatta ayakta, fıçıların üzerinde balık servis etmeye başlamışlar. Bunun üzerine dükkanı büyütmeye karar vermişler. Ahşap dükkanı yıkıp yerine iki katlı bir bina yapmışlar. Üst katı da aile salonu haline getirmişler.

1990’da Balık Osman sirozdan vefat etmiş. 1989’da dükkanı daha da büyütmeye karar vermişler ve iki katlı olan binayı yıkıp yerine dört katlı, bugün kullanılan binayı yapmışlar. Fakat inşaat sırasında çok borçlanmışlar ve tefeciden para almak zorunda kalmışlar. Ancak bina umdukları zamanda bitmeyince tefeciye ödeme yapamamışlar. İsmail Bey, öldürüleceği korkusu ile Ankara’ya gitmiş. Sonra diğer kardeşler bir yerden para bulup binayı tamamlamış ve ödemeyi yapmışlar. İsmail Bey de geri dönebilmiş. Üç kardeş çok çalışarak işi bugünkü hale getirmişler.

Bugün dükkanda dördüncü kuşak işbaşında. İsmail Bey’in oğlu Sezer ve kuzeni Berk, Balık Osman Lokantası’nı yönetiyorlar. Sezer Altındeniz Bahçeşehir Üniversitesi Halkla İlişkiler mezunu. Şimdi de Balık Osman Lokantası’nın işletmeciliğinin yanı sıra iç mimarlık okuyor.

Balık Osman Lokantası’nda balık geleneksel usullerle pişiriliyor. Balığı sade hali ile sunmayı prensip haline getirmişler. Hiç bir sos kullanılmıyor. Ayrıca mutlaka taze balık sunuyorlar. İsmail Bey her gece 03.00’de balık haline gidip taze balık alıyor. Öncelikli amaçları uygun fiyatla müşterinin karnını doyurmak ve birlikte hoşça vakit geçirmek. Bu yüzden başarılı olmuşlar.

En eski garson Cengiz Tapan 25 yıldır işletmede çalışıyor, garson Osman Karlı da 20 yıldır orada. Mutfakta çalışan Mustafa Tapan ise 25 yıllık aşçı. Hepsi de çıraklıktan burada yetişmiş. Hatta Cengiz Tapan işe başladığında o kadar küçükmüş ki, komiliğinin ilk gününde tabakları taşırken lokantanın loş bir köşesinde Balık Osman’a rastladığında onu Atatürk sanarak heyecanlanmış ve tabakları elinden düşürmüş.

Mimarsinan mahallesinde her yıl balık festivali düzenleniyor. Bu festivalde Mimarsinan’daki balık restaurantlarının işletmecileri arasında en hızlı hamsi temizleme yarışması yapılıyor. Sonra temizlenen balıklar pişirilerek halka ücretsiz dağıtılıyor.

Mekânın spesiyalleri balık güveç ve balık buğulaması.

Servis saatleri sabah 11.00, akşam 23.00 arası.

 

Orijinal yazıya ulaşmak için:

Balık Osman – 1947

Categories
Uncategorized

Balık Osman’dan: Kalamar Tava ve Tarator Sos Tarifi

Balık Osman’dan: Kalamar Tava ve Tarator Sos Tarifi by Alp Tuncer

Balık sofralarının en çok istek alan sıcak başlangıcı, tarator sosu ile bir lezzet klasiği kalamar tavayı, ayıklaması dahil tüm püf noktalarıyla hazırlamayı öğreniyoruz.

Balık Osman’ın birbirinden lezzetli balık seçenekleri ile birlikte Yemek.com için tarifini alıp, fotoğrafını çektiğimiz ayrılmaz ikili kalamar tava ve tarator sos tarifi, şık bir ara sıcak seçeneği.

Kalamar Tava ve Tarator Sos Tarifi İçin Malzemeler

  • 1 adet bütün kalamar
  • 1 şişe maden suyu
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker
  • 1/2 çay kaşığı karbonat
  • 1/4 çay kaşığı tuz
Tarator sos için:
  • 2 dilim bayat ekmek içi
  • 2 yemek kaşığı ceviz içi
  • 3 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı süzme yoğurt
  • 1 tatlı kaşığı limon suyu
  • 2 diş rendelenmiş sarımsak
  • 1/2 çay kaşığı tuz
Kızartmak için:
  • 3 yemek kaşığı un
  • 2 su bardağı ayçiçek yağı

Kalamar Tava ve Tarator Sos Tarifinin Püf Noktası

Kalamarları beklettiğiniz karışımda maden suyu yerine bira ya da süt kullanmayı tercih edebilir, vaktiniz varsa kalamarları marine karışımında bir gün kadar bekletebilirsiniz.Tarator sosun yapımında katı durumda olan süzme yoğurt yerine arzuya göre mayonez kullanabilirsiniz.Karışımda bekleyen kalamarları sertleşmemesi için durulamadan una buladıktan sonra kızartın.

Kalamar Tava ve Tarator Sos Tarifinin Pişirme Önerisi

Pişirme işlemini fritözde de gerçekleştirebilirsiniz.

Kalamar Tava ve Tarator Sos Tarifi Nasıl Yapılır?

  1. Bütün halde satın aldığınız kalamarın iç organlarını kuyruk kısmından çekerek çıkartın.
  2. Uç kısmından tuttuğunuz kalamarın dış kısmındaki deriyi hızlı bir şekilde çekerek alın.
  3. Ortasında yer alan şeffaf kemiği tek parça halinde aldıktan sonra kalamarın iç ve dış kısmını bol suda yıkayın.
  4. Derisini aldığınız bütün haldeki kalamarın üzerinde kalan zar tabakasını sıyırmak için bıçağın ters kısmıyla üzerinden bir kez geçin.
  5. Hazır durumda olan kalamarı arzu ettiğiniz kalınlıkta halka halka doğrayın.
  6. Kalamarları; toz şeker, tuz ve karbonat ile köpürene kadar yaklaşık 30 dakika ovun. Giderek yumuşayan kalamarlara maden suyunu ekledikten sonra buzdolabında 2 saat kadar bekletin.
  7. Bu esnada kalamar tavanın olmazsa olmazı tarator sosu hazırlamak için; bayat ekmek içini küçük bir kaba ufalayın. Ekmek kırıntılarını ceviz içi ile birlikte mutfak robotunda çekin.
  8. Zeytinyağı, rendelenmiş sarımsak, limon suyu, süzme yoğurt ve tuz ile karıştırdıktan sonra dinlenmesi için buzdolabında bekletin.
  9. Marine karışımında bekleyen kalamarları süzdürün, durulamayın. Unu düz bir servis tabağına alın. Suyu süzülen kalamarların her bir tarafını una bulayın.
  10. Ayçiçek yağını derin bir tencerede kızdırın. Una buladığınız kalamarları, kızgın ve derin yağda renk alana kadar kızartın. Fazla yağlarını bırakması için 5 dakika kadar kağıt havlu üzerinde beklettiğiniz kalamarları servis tabağına alın.
  11. Buzdolabında bekleyen ve kıvam alan tarator sosu ile birlikte servis edin. Sıcak bir başlangıç, atıştırmalık olarak sevdiklerinizle paylaşın.
Categories
Uncategorized

Büyükçekmece, Berk Altındeniz

Berk Altındeniz’in peşine takılıyoruz Büyükçekmece sokaklarında. Ayaküstü Marangoz’a uğruyoruz, eski Televole kameralarına bakmaya. Oradan Cüneyt Abi’lere geçelim diyoruz, gelir misin?

Havaalanı çıkışına yirmi dakika erken gelen, hafif yatırdığı koltuğunda Khruangbin – Cómo Me Quieres dinleyip çıkmanı bekleyen ve acıkmışsındır diye yanında badem, leblebi, çubuk kraker gibi kıtırtılı yiyecekler olan biri Berk.

İlk kez Cape Town‘da, The Gin Bar‘da karşılaşıyoruz. Bavulları otele atıp, fermuarını bile açmadan oraya varmışım. Sen kimsin, ben neyim konuşmalarından önce “Yoldan geldin, yorgunsundur, bir cin?” diyerek kazanıyor kalbimi. Sonra da kalbe iyi gelen bir kokteyl söylüyor. O gece kaç kadeh içtik, kaç mekânda gezdik, kaç konudan kaç diğer konuya atladık şu an anımsayamıyorum.

Hatırladıklarım, bambaşka yerlerden gelmiş yollarımızın bizi birleştirmesi, kahkaha tınılarındaki yüksek frekans ve Lion’s Head‘e gün batımı izlemek için tırmanma kararı alışımız. Coşkunun dozunu fazla kaçırıp karanlık çöktükten sonra kayalıklardan öndekilerin sesini takip ederek inişimiz ama kaybolmayışımız. Yanında, hayatını en az senin kadar düşünen bir insanın daha olduğuna duyulan güven. Cape of Good Hope‘a, dünyanın sonuna vardığımızda, okyanusun ötesinde, içinde, tepesinde yaşayanlar hakkında dönen uzun muhabbetler.

Sonra, araya yapılması gereken işler, bulunulması lüzumlu yerler, katılınması şart toplantılar, karla kaplı balkonlardaki saksılar ve yapraklarını döküp yeniden yeşile dönen ağaçlar giriyor. Viyetnam‘dayız bu sefer. Muzlu çekirdek çitlediğimiz taburelerde, gelen geçenle tanışıyor, isimlerini soruyoruz. Doğru telaffuz etmek için birkaç kez tekrar ediyoruz. Diêp. Ne demek? Yaprak. Çok güzelmiş.

Kamboçya‘ya geçeceğiz ertesi gün. Hiç uyumamışız. Yeninin adrenalini pompalanıyor damarlarımızda. Pırpırlı uçağa biniyoruz. Korkunç bir türbülans. Hayatta kalabilecek miyiz? Yan koltukta tırnaklarını koluma geçirmiş yabancıya sakin olmasını salık verdiğim saniyeler. Bugüne kadarki yaşamımın sinopsisi geçiyor aklımdan, beynimin içindeki görüntüler ona eşlik ediyor. Tekerler yere değdi. Bu sefer de ölmedik. MüteşekkirAngkor Wat‘ta güneşin doğumununa yetiştik. Büyülü bir an daha eklendi birlikte yapılanlara.

İnsanları en iyi yollarda tanırsın derler. Emin değilim. Ben çocukluğunun tanıklarının yanında fütursuz olduklarını düşünüyorum. Berk’i teşekkür ederim”i nasıl telaffuz ederiz diye Dualingo indirmeye çalıştığımız otobüs yolculuklarından çok, “Hadi atla gel, burda kalırsınız, yatacak yer var,” diyerek çağırdığı Büyükçekmece davetlerinde tanıdım. Denizaltıcı dedesinin, bir zamanlar Yeşilçam yıldızlarının müdavimi olduğu Balıkosman‘ı nasıl kurduğunu; babasının işlettiği yıllarda Galatasaray Kulübü‘nün meskeni oluşunu; endüstri mühendisliğini bırakıp aile işini devralması anektodlarını dinlerken.

Simit-peynir-zeytin üçlüsüyle değil, kuru fasulye pilavla başlanılan Büyükçekmece sahillerinde turladık. Bizi bir anda Berlin‘e, Neukölln‘e ışınlayan Marangoz‘un koltuklarında oturduk. Cüneyt Abi uğradı sofraya, birkaç şarkı tıngırdattı yanımızda; futbol oynadık, rüzgâr olsa sörf de yapacaktık ama o gün rüzgâr düşüktü. Başka zamana sakladık.

Nasliç (Neapoli)‘ten göçenlerin mahallesi, Büyükçekmece’deyiz bugün. Berk’le.

Hazal

“Köprünün bu tarafı Mimarsinan. Rumlardan kalma adıyla Kalikratya.”

Mahalle: Büyükçekmece. Mahalleli: Berk Altındeniz. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu.

Berk Altındeniz

13:30’da Galata‘da otoparktan çıkıyoruz yola. Arabada dört kişiyiz. Büyükçekmece‘ye daha önce giden sayısı bir. Takribî varış saati 14:30. Trafik, kaza, bozulmuş ışıklar olmazsa. Siteler. Otobanda dikkatimizi çeken şeyler. Heyula değil. Gözün alabildiğince dizilmişler. En son geçtiğimizde bu soldakiler var mıydı? Peki ya şu karşıdakiler? Buradan en son ne zaman geçmiştik acaba? Havaalanı yolu kapandığından beri hiç belki de.

Binalarda yaşayan insan sayısını hesaplamaya çalışıyoruz. Çok. Binden fazla mıdır? Birbirinin aynısı pencerelerde bölük pörçük gördüğüm hayatlara gidiyor aklım. Dantelli, araba figürlü perdeler, beyaz storlar, cama yerleştirilmiş peluş mor bir zürafa, ortancalar, sakızdan çıkma yapıştırmalar. Kapı komşusu, birbirine tezat ne kadar çok hayat var. Ve AVM‘ler. Henüz onlardan bahsetmedim. Kilometre başına bir tane sanki. Bursa yolundaki şeftali satan kamyonlar misali. Kuyumcukent diye AVM varmış! Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği bilgilerine göre Ocak 2021 tarihi itibariyle Türkiye’de bulunan 436 AVM’nin 125 tanesi İstanbul’da. 2021 sonuna kadar açılması planlanan AVM’ler ile birlikte 136 olacak. Düğün salonları, fuar alanları, Mahmutbey‘de İbrahim Tatlıses üst geçidinde duran araçlar ve açılan camlar. Varış saatimiz 14:46 olarak güncellendi.

Büyükçekmece’ye girdiğimizde geride bıraktığımız egzoz ve betonların aksine mavi, kükürt kokusu, cankurtaran kuleli kumsal, denize nazır masalarda okey oynayanlar bekliyor bizi. Çocukluğumuzun sayfiye hayatına dönmüş gibiyiz şimdi. Arabayı park ettiğimiz anda ayakkabıları çıkarıp terlikleri giymek; bagajdan deniz yatağı, havlu, şemsiye alıp sahile doğru yürümek hissi hâkim. Berk kapıda. Balıkosman‘ın merdivenlerinden çıkıp, denizi benim soluma, Elif‘in sağına aldığımız; fonda Asu MaroNilüfer‘in bize eşlik ettiği masada dinlemeye başlıyoruz hikâyesini. Büyükçekmece’nin. Hiç bilmediğimiz.

“Mimar Sinan tarafından 1567 yılında yapımına başlanan, gölle denizin birleştiği noktada yer alan köprünün sonrası Büyükçekmece. Şu an içinde olduğumuz mahallenin adı Mimarsinan. Eğer Büyükçekmece’ye tarihî gezi için gelmişseniz Kültür Park içindeki Sokullu Mehmet Paşa CamiiKervansaray ve Hamam‘ı görmeniz şart. Ama siz benim mahallemi sordunuz. O zaman köprünün sonrasından başlıyorum anlatmaya. Mimarsinan’dan bu tarafa doğru gelince (Kumburgaz tarafını işaret ediyor) Mimaroba, Sinanoba, Ekinoba diye devam ediyor harita. Oba bir göçebe topluluğunun konak yeri demek. İçinde bulunduğumuz parsellerin tarihini anlatıyor aslında. Büyükçekmece tarafı benim çocukluğumda yoktu. Yazlık yerdi. Birkaç site vardı sadece. Mahalle olarak en eskisi Mimarsinan. Rumlardan kalma adıyla Kalikratya. Mübadele zamanı burdaki Rumlar, Selanik‘e gidiyor. Selanik’teki Müslümanları memleketlerine geri getiriyorlar. Yerel halkın büyük kısmı Yunanistan, Nasliç‘ten göçmen. O dönemde bu bölgede tuğla fabrikaları var. Ahşap teknelerle tuğlaları Haliç‘e götürüyorlar. Bu dükkâna ismini veren Osman dedemin babası da o işi yapıyor. Üç ahşap teknesi var. Dönemin armatörü: İsmail Kaptan. Ancak olaylar denizin üzerinde iyiye işaret etmiyor, bir süre sonra iki tekne batıyor, tayfalar ölüyor. İsmail Kaptan son kalan tekneyi satıp şu an oturduğumuz yerin altında küçücük bir kulübe alıyor. Balıkosman‘ın öyküsünün ilk bölümü bu.

Berk, dedesi Osman’ın portresiyle

Dedem Osman, astsubay. Denizaltıcı. İki sene görev için İngiltere‘ye gidiyor. Hayatını denizaşırı ülkelerde, dünyayı keşfederek yaşayacak. Kararlı. Ancak verem oluyor. Emekli ediyorlar askerlikten. Geri dönüyor obasına. Bizim ailede denizle iş yapmak isteyen bozguna uğruyor sanki. Yapacak pek bir şey yok. Burayı işletmeye başlıyor. Balıkosman, sahil kenarında kat kat bina değil tabii ki. Derme çatma bir kulübede mahallenin sulu yemekçisi. Sabahları denize açılacaklar veya balıktan dönenler kuru fasulye-pilava oturuyor. Öğlenleri ekşili köfteye, bulgura. Aile işletmesi tam. Üst katta babaannem ve dedem yaşıyor, aşağıda dükkân yemekler bitene kadar açık. Altı kardeşin en büyüğü olan babam bu binada doğuyor. Ardından iki amcam ve üç halam.

Dedemden sonra babam ve iki amcam dükkânı devralıyor. Onlarla birlikte büyüyor: sulu yemekçiden önce mahallenin, sonra İstanbul ahalisinin müdavimi olduğu bir meskene dönüşüyor. Bir amcam marangoz. Onun eğitimini almış. O dükkânın yapım ve tamirat işleriyle ilgilenirken babam da gelen gidenle muhabbetten, şimdiki adıyla müşteri ilişkilerinden sorumlu. Ne amcam ne de babam esnaf olmayı planlamıyor aslında.

80 darbesi oluyor. Özal geliyor. Türkiye ekonomisi yükselişte. Restoranın en çok iş yaptığı dönem 80’ler sonu, 90’lar başı. Yeşilçam yıldızları kaçamak yapmaya, paparazilerden uzaklaşmaya geliyor. Bunun sebebi de dedem Osman. Alemci adam. İkide dükkânda iş bitermiş, Osman doğru Beyoğlu’na. Sabaha kadar Krependeki İmroz‘da, Pera sokaklarında takılmaya; tanıştığı sanatçıları, aktörleri, yazarları Büyükçekmece’de toplamaya. Ediz Hun‘lar, Filiz Akın‘lar, Türkan Şoray‘lar. 99 depremine kadar Balıkosman çok popüler.

Seyyahart‘ın Balıkosman duvarındaki işi

Dedem yaşlanıyor, dükkânı yavaştan babama emanet ediyor. Babam koyu Galatasaraylı, hatta yönetim kurulunda. Onunla birlikte yeni bir kitle şekilleniyor. Galatasaray takımı, yöneticileri, sporcuları. Aile geleneği devam ediyor. Babamdan sonra 2006’da kuzenim, 2012-2013 gibi de ben devraldım. Kuzenim iç mimar. O çehresini değiştirdi Balıkosman’ın; ben ahalisini, yemeklerini, müziklerini. Maç yayınlarını kaldırdık, Büyük Ev Ablukada çalmaya başladık bir pazar günü. Erkek erkeğe gruplar azaldı, kız kıza da gelinmeye başlandı. Hep çok iyi bir balıkçıydık ama ben yeni bir şeyler denemek istedim.

Deneysel çarşamba” konseptini oturttuk bir süre mesela. Her çarşamba elimizde mevsimsel ne malzeme varsa onlarla yeni tarifler denedik. Kimisi sırf onlar için gelmeye başladı. Bugün ne bulacağının heyecanıyla. Kimisi de ikram etsen yemez. Lavunya, ahtapot sigara böreği, suquet de peix, reyhanlı haydari, levrekli enginar dolması böyle girdi menüye. Ama durun, Ahmet Can‘ı çağırayım da biraz o anlatsın.”

Ahmetcan Şef

Balıkosman’ın mutfağı Ahmet Can‘da

Film gibi yaşarız biraz hayatı

“Sülalemle bir arada yaşıyorum ben. Dedem 65-70 yıl önce buraya geliyor. Eski sinemacı. Açık hava sinemaları varmış. Hâlâ sağ. Daha telefonlar yokken başlamış mesleğe,” diyerek anlatıyor dedesini. Sonra devam ediyor: “12 hane bir aradayız. Mutfak eğitimimi tamamlamak amacıyla Barcelona’ya gittiğimde zorluk çektim çünkü arkadaş, akraba bağlarım kuvvetlidir. Matraktır bizim aile. Coşkuludur, neşelidir, her haftasonu bir olay vardır. Geçen dansöz vardı mesela evde, öyle anlatayım. Belki de dedemin sinemacı olmasından kaynaklı, film gibi yaşarız biraz hayatı. Normalde eve gittiğinde yatarsın dinlenirsin, ertesi güne hazılanırsın ya, bizde öyle bir şey yok. Gece işten bitap dönmüş olsam bile, illaki bir mangalın, şen şakrak bir muhabbetin ortasına düşerim. Hayatımda yeni arkadaşlarım pek yoktur. Giderim ama dönerim. İleride bir gün emekli olunca bir arada, komün yaşanacak günlerin hayalini kurar insanlar, biz onun içinde yaşıyoruz zaten. Eğlenceye gitmeyiz. Eğlence gelir eve Cüneyt Abi’yle. Bakın geldi bile.”

Cüneyt Abi

Cüneyt Abi

Cüneyt Abi, bir sandalye çekiyor o sırada yanımıza. Büyükçekmece’de Roman Mahallesi‘nde yaşıyor. Berk’in amcasının asker arkadaşı. Mutluluğun reçetesi gibi. Ne zaman birinin canı sıkkınsa Cüneyt Abi’yi arıyorlar burada. Darbukasını ve kanun, klarnet, keman çalan arkadaşlarını kapıyor. Bugün yoklar ama. Ekibin çoğu, belediyenin sunduğu 2 bin TL yardımı almaya gitmiş.

Normalde bu günlerde ya Bodrum ya Antalya‘da turnede olurlarmış ama bu yıl daha İstanbul’da. “Selanik göçmeniyiz,” diye konuya giriyor, “evde canınız mı sıkıldı? Arayın bizi, toplanır geliriz, keyfinizi yerine getiririz,” diye anlatmaya devam ediyor. Yetmiyor bize sohbeti. Peşinden gidiyoruz mahallesine.

“Çocukluğum, bu futbol sahasındaydı işte,” diye anlatıyor Berk. İnsanın içindeki haylazlığın, haşarılığın, heyecanın hiç bitmediğini düşünüyorum doğup büyüdüğü yerde.

İllüstrasyon: Ayşe Ezgi Yıldız

  1. Şevket-Şaban kardeşlerin sahibi olduğu Onur Börek‘te, öğleden sonraya kalırsanız biten kıymalı kol böreğinin.
  2. Halil Usta‘da o gün ne çıkmışsa diye sorup masalara oturmanın, mahalleliyle sohbetin. (Buralarda sabahları kuru fasulye pilav yemek âdettendir. Yolunuz erken düşerse kesin deneyin.)
  3. Dükkânda değilsem, Can’ın Meyhanesi‘nin. Ciğer ve paçanga börekli rakı masasının.
  4. Marangoz‘da, Bodrum tabiriyle löşmenin. Her masada tanıdıkları bulup havadan, sudan ve hayattan konuşmanın.
  5. Dükkan-ev arasında Mimarsinan sahil yolunda yürüyüşün.
  6. Cüneyt Abi’yle Roman Mahallesi‘nde buluşmanın, arada bir sahaya girip top sektirmenin.
  7. 1976’dan beri aynı yerde bulunan İsmail Şafak‘ta vişneli bademli dondurma yemenin.

Marangoz
Eski Televole kameraları, annenin çeyizlik koltukları, tüplü televizyonlar arasında bir yerde.

Gözlerimizi Balıkosman‘da kapattık. Açtık. Bir anda Berlin‘deyiz. Sanki. Schwarze Traube. Akla geldi. Ama hayır. Hâlâ Büyükçekmece‘deyiz. Marangoz‘un tren raylarının altına döşenen kütüklerden yapılma masaların etrafında toplandığımız, büyükanne evindeki radyonun konsollarda sergilendiği ortamında.

Şaşkınlığımız kapıda başlıyor. Eski arabalar var. İçeriye daldığımızda, solda motorlar. Orkun ve OrunManisa‘ya Aydın‘a gidip çalışan çalışmayan ve hoşlarına giden bütün araçları topluyor. Sonra tamir süreci başlıyor. Akü, kasa — yenileniyor, boyanıyor. “Burada gördüğünüz her şey tıkırında,” diye anlatıyorlar. Süs olsun diye değil. Üzerine atlayıp gidebiliriz.

2013’te Orun üniversiteye giderken abisi Orkun da aileyi toplayıp Muğla‘ya yerleşiyor. Kötekli‘de ilk dükkânlarını açıyorlar. Bir yandan atölye, bir yandan da mahallelinin uğrak yeri. İki yıl sonra Orun’un okul hayatı bitince toplanıp geri geliyorlar, Büyükçekmece’ye.

Eski şeyler bulmayı, insanların “hurda” diye tabir ettikleri eşyalara nefes aldırmayı seviyorlar. Paslananlar temizleniyor; tahta oymakta kullanılan parçalar, kül tablası oluyor mesela. Açtıkları ilk dükkânın adı Hurdacı. Sonrasında Marangoz, hem atölye hem de arada DJ partilerinin olduğu bir alan olarak Barlar Sokağı‘nın orada hayatına başlıyor. Semtin gençleri yanda rakıya oturmuş ailelerinden biraz uzakta kalmak, özgürlüklerini yaşamak; Marangoz da Barlar Sokağı’nın gürültüsünden uzaklaşmak isteyince şu an bizim olduğumuz yerine taşınıyor.

Marangoz’da rakı yok. Öyle dertlenilen, acıklanan sofralar da. Burası Neükölln‘ün ruhunu almış — eski Televole kameraları, annenin çeyizlik koltukları, tüplü televizyonlarla birleştirmiş; sonunda önünde bira açıp içeceğin, yan masadakileri zaten tanıdığın, daha önce denk gelmemişseniz de az sonra muhabbeti koyultacağınız bir meskene dönüştürmüş. Hiç yok, kalkasımız.

Büyükçekmece‘de otobanın kenarında, “Yelken Kulübü, Sörf Okulu” yazan bir tabela dikkatimizi çekiyor. Duralım mı? Duralım! Büyükçekmece’de sörf okulu mu varmış? Varmış.

Meğer burası Alaçatı‘dan, Akyaka‘dan bile daha çok rüzgâr alırmış. Rüzgâr sörfü için son derece elverişli bir alanmış. Efe anlatıyor bizi tahtaların, yelkenlerin park edildiği garajda gezdirirken. “Sonra da isterseniz tekneyle bir tura çıkalım,” diyor.

Efe

Efe merhaba, seni kısaca tanıyabilir miyiz?

20 yaşındayım. 11 yıldır aktif olarak rüzgâr sörfü yapıyorum. Aynı zamanda Piri Reis Üniversitesi’nde Uluslararası Ticaret ve İşletme okuyorum.

Büyükçekmece’de deniz sporları neden cazip?

Büyükçekmece Mimarsinan Windsurf Kulübü, İstanbul’daki çoğu sörf kulübüne oranla daha donanımlı ve burada yılın hemen hemen her günü rüzgâr var.

Kimler sörfe geliyor?

Sörf yapmanın herhangi bir yaşı yok. 7’den 70’e herkesin rahatlıkla yapabileceği bir spor dalı. Aynı zamanda her iş dalından insan bulunuyor kulübümüzde. Nestlé’nin Orta Doğu Balkanlar ve Avrupa CEO’su ya da benim gibi öğrenciler var. Her yaş, köken ve toplumdan gelen kişileri bir araya getirip âdeta sınıfları aradan kaldırarak herkesin eşit haklara sahip olduğu bir kulüp ortamına sahibiz.

Sörf, yelken, kite? Hangilerine uygun Büyükçekmece?

Büyükçekmece, yelken ve sörf için ideal. Genel olarak poyraz eser burada. Rüzgârın geliş açısı veya dalgaların çok büyük olmaması gibi etkenler, bu sporları öğrenmeyi kolaylaştırır.

Roman Mahallesi, Büyükçekmece

Haftalık seyahat ve kültür yayını Soli’de sınırların duvarlarla değil umutlarla çizildiği yerlerde geziniyor, daha önce gitmediğimiz mahallelerde oralı oluyoruz.

Her hafta bir mahallede, bir mahallelinin peşine düşüyoruz, müdavimi olduğu yerlerin, uğramadan geçmediği dükkânların, gün batımı seyir noktasının, hoşsohbet esnafın ve sürprizli sokakların hikâyelerini dinliyoruz.

Takıl peşimize: @soli.community

Categories
Uncategorized

İyi yedik: Yılın Tabakları by Berkok Yüksel

Bu sene damağımızda yer eden, gözümüzü kapayınca aklımıza gelen tabakları hatırlıyoruz.

by Berkok Yüksel

coffee department

iş birliğiyle…

Yiğit Özgür’ün “İyi yedik” karikatürü 2012 yılında mizah kaslarımıza enjekte edildiğinden beri iyi bir yemekten sonra ağzımızdan hiç beklemeden çıkıyor. Artık anlamını kaybetmiş olsa da geriye dönüp bakınca 2021 hakkında “İyi yedik,” demeden duramıyorum.

Karikatür: Yiğit Özgür

2020 ve 2021 yıllarında pandemi sebebiyle restoran sektörünün sırtını yere değdirmiş fakat nakavt edememişti. Tüm ekonomik, psikolojik ve bürokratik zorluklara rağmen ayakta kalmaktan yılmayan; sabahın köründe hâle gitmeyi eksik etmeyen; daha iyi ürün için az uyuyan; daha iyi tabak için sırt ağrılarını göz ardı eden; yemek yiyenleri memnun tutmak için daha çok gülümseyen tüm sektör insanlarına borç bildiğim teşekkürlerimi buradan iletmek istiyorum. “İyi” yememizi sağlayan herkesin öte tarafta köprüden geçerken sırtımda yeri hazır. Hoş, pek günahsız sayılmam.

Günahlarımdan biri de belki “iyi” yemek tanımımı bu mecrada empoze etmek — bir laf attık ortaya da ne demek “iyi”? apéro’nun ilk gününden beri “iyi”yi temel olduğunu düşündüğümüz bazı standartların üzerinde bireysel olarak tercihlere göre şekillenen bir şekilde tanımladık: ürünün kalitesi, işlenişi ve son formunda ortaya koyduğu lezzet. Bunların ötesi kişinin damak zevkine ve bu zevkin gelişmişliğine bağlı.

Tabii bu kategorilerin alt başlıkları uzar da uzar — mevsimsel ürün kullanımı, ziyanın azlığı, teknik beceri, üründen maksimum tat ve dokunun ortaya konabilmesi, farklı kültürlerden etkilerin doğru şekilde entegre edilmesi, var olan geleneksel tarifin en iyi şekilde uygulanmış olması, şaşırtabilecek bir lezzet kombinasyonu yaratıcılığı, tatta denge… Fakat günün sonunda “iyi” yemek benim için tek bir kıstastan geçer: geriye dönüp düşününce o tabağın aklımda canlanması.

Damağımda hatırası kalan tabaklardan sene sonunda tekrar bahsedeyim dedim. Bu sebeple, bu hafta önce 2021’de Yılın Tabakları’nı hatırlıyoruz.

Afiyetler,
Berkok

Damak hafızamda yer eden yemekleri düşünürken bu yıl yediklerim arasından “Yılın Tabakları”nı size hatırlatmak istedim. Bunların kimini sizinle paylaşmıştım kimini de kendime sakladım.

Herhangi bir sıralaması veya bir çeşitlilik hedeflemesi yok. Zaten bu listede doğal olarak çeşitlilik olmasa “iyi bir yemek yazarı” olmadığım kanısına varmanız mantıklı olur. Sadece fine-dining tabakları, et yemekleri ve yabancı kültürlerin yemekleri gibi dar bir damaktan dil döküyor olsam bunun ne size ne bana bir değeri olur?

Bu yüzden de gerçekten düşününce aklıma gelen tabakları ve kokteylleri yazdım. Dikkat ettiğim hususlar bir mekânda para karşılığı alınabilen yemekler olmasına (arkadaş veya aile elinden çıkmamasına), Türkiye’de bulunmasına ve bir mekândan tek bir girdi olmasına dikkat ettim.

İşte yılın tabakları:

 Patlıcan ezmesiBalık Osman

Balık Osman, bir yemek yazarının keşfetmekten kıvanç duyacağı bir mekân. Bu sene bu keşif seyahat yayınımız Soli sayesinde bana kısmet oldu.

Balık Osman tabii ki ben doğmadan önce dahi meşhur bir müesseseydi fakat beklenmeyen bir anda mekânı, tarihi ve lezzetiyle tabağımda belirmesi bunu kendi şahsım için bir keşif, başkaları için de bir yeniden keşif hâline getirdi.

Balık Osman, bildiğimiz meyhane mezeleri ve yaratıcı denemelerin dengesini kuran bir işletme. Genç şefi ve işletmecisi sayesinde modern duruşlu ama gelenekseli de tutan bir yer. Patlıcan ezmesi de bu duruşu en iyi sergileyen klasik mezesi. Tabii ki sembolik anlamından öte, kıvamı ve lezzetiyle aklımda yer edişinden ötürü yılın tabakları arasına aldım. Yakın zamanda tekrar Büyükçekmece’ye gidip mevsiminde patlıcan yemeyi dört gözle bekleten bir tabak.

Bu bağlantıdaki sayımızda Balık Osman’dan uzunca bahsediyoruz.

Balık Osman’ın mezeleri

• LakerdaSmelt & Co.

Smelt & Co.’ya dair tüm demek istediklerimi bu yazıda dile getirdim. Narnia’ya açılan dolap gibi Balat’ın yokuşlarından rafine bir ortama insanı çeken Smelt’te bu sene yediğim tabaklardan aklımda kalan lakerda, kavun ve enginarlı tabaktı.

Lakerdanın takoz şeklinde yalın bir hâli değil, farklı lezzetlerle birleşimini görmek de başarmak da pek kolay değil. Bu nadirliğe güzel bir denge ve ağzı dolduran bir aroma cümbüşü eklenince tabak unutulmaz oluyor.

Smelt & Co’da bir öğün

• Steak tartarRitmo Zeytino

Yalıkavak’ta cennetin ara katlarından birinde herkesin bilmediği bir bahçeye girmiş gibi bir atmosfer sunan pop-up restoran deneyimi Ritmo Zeytino, adını bildiğimiz tabaklarda dünya kültürlerini harmanlıyor. Steak tartarı belki bunun en iyi örneği ama temsilinden ziyade lezzetiyle bu listeye girdi.

Bu steak tartar’a uzaktan bakınca insanın ilk aklına bir Fransız bistrosu tartarı gelmiyor. Bunun sebebi de gochujang ve ançüez ailoli‘li olmasından dolayı değil. Aksine üstündeki kibrit patatesle birkaç koy ötedeki Çökertme’nin Çökertme kebabının kostümünü giymesi. Acının, hem fermante gochujang hem ançuezden gelen umami‘nin, çıtır patatesin ve etin birlikte bir lokmada el ele vermesi, farklı kültürleri bir araya getirirken şova kaçmaktansa lezzet ön plana koyulunca ne ortaya çıkabileceğini gösteriyordu. 2021’de yediğim kesinlikle en akılda kalıcı tabaklardandı.

Ritmo Zeytino’nun diğer yemekleri ve Bodrum’dan aklımızda kalan başka mekânları burada yazmıştık.

Ritmo Zeytino sofraları

• Izgara mumbar dolmasıSadrazam Mahmut

Sadrazam Mahmut hakkında uzun süredir yazmak istiyorum. Daha geniş şekilde de ele alacağım. Rezervasyon için ilk telefon ettiğim andan beri her etkileşimimi aklıma kazıyan Sadrazam’ın şöhreti eti ve özellikle sakatatı işlemesinden kaynaklı.

O kadar ki aslında yılın tabaklarına Sadrazam Mahmut’un uykuluğunu koymam daha doğru olabilirdi. Fakat bu sene şansıma ellerine mumbar geçen bir günde ızgara mumbar dolmalarını yedim. Izgarasını ilk defa yiyordum ve Sadrazam Mahmut dışında da hiç rastlamadım. Genelde yahnisine aşinayım.

Izgara edilince bağırsakların gevşek kısımları toparlanıyor — bir nevi karamelize oluyor ve dişe gelişinin zevki şahsi fikrime göre artıyor. Bir daha ne zaman Sadrazam Mahmut’ta ızgara mumbar dolması çıkar veya bu satırları yazmamı isterler, bilemiyorum. Ama bu yılın tabaklarından biri olduğu kesin.

Sadrazam Mahmut’ta uykuluk

• Gül-i BarFahrī Konsolos

Moda’da çaktırmadan dünya sahnesinde yer alması gereken kokteyller sunan Fahrī Konsolos’un barmeni Burak Ayaz, Türkiye’deki her bartender‘ı Salieri yapan bir nesle bahşedilmiş aroma dâhisi, alkollü içeceklerin belalı Mozart’ı.

Ne kadar benim için şaheser kokteyli mezcalin Türkiye’deki en iyi yorumu olan Leb-ü Deryâ da olsa 2021’de bar tezgahına koyduğu unutamayacağım kokteyli Gül-i Bar olacak. Cin ve salatalıklı gövdesiyle gül suyundan köpüğü tek yudumda insanın içinde bahar sonu yaz başı ferahlığını yaşatıyordu. Belki 2022 yazında yine menüsüne ziyaretçi olur diye umuyorum.

Wall Street Journal’ın önerdiği Mardini isimli kokteyli hakkındaki yazıyı da bu bağlantıya bırakalım.

Gül-i Bar

• Kerevit, Ata’nın Yeri

Ata’nın Yeri’nde kereviti üç yıldan sonra ikinci defa yiyişimdi. Tek kelimeyle mükemmel. Ne kadar iyi olduğunu o üç sene içerisinde kendi kafamda büyüttüğümü düşünerek gittim. Fakat hiç büyütmemişim, az bile hatırlıyormuşum.

Ürün seçmeyi ve doğru ürünle ne yapmak gerektiğini bilmenin ne denli etkili olduğunun harika bir örneği. Bu kerevitin durumunda iyi ürüne dokunmamak gerektiğini bilmek de ustalığın en iyi örneği. Ata’nın Yeri kereviti dışında da harika lezzetler ile dünyanın kalanını unutmayı mümkün kılan mekanıyla yılımı yıl etmiş yerlerden.

Bu sayımızda daha detaylı da bahsetmiştim.

Ata’nın Yeri

• Kavurmalı patlıcanSade Bir Ege Mutfağı

Serde bu memleketten olmak olunca patlıcan yılın tabaklarında iki kere boy gösteriyor. Ama Bodrum’un adı gibi sade esnaf lokantası Sade Bir Ege Mutfağı’nın kavurmalı patlıcanında yıldız ne kavurma ne patlıcan. Ilık servis edilen yemekte domates biber patlıcan ve iç bayıltmayacak miktarda hafif kavurma var. Tabak “denge” ve “ürün kalitesi” konseptlerinin harikulade vücut bulmuş hali. Domates ve biberin tazeliği kadar patlıcanın lezzeti ve kavurmanın gövde katmasıyla enfes bir az sulu yemek. İnsanın içine mutluluk ve samimiyet doluyor.

• Falafel, Orta Cafe

Bozcaada Caz Festivali’nde etkinlikten etkinliğe koştururken nefeslenmek ve atıştırmak için her gün eksik etmeden durduğumuz Orta Cafe, tesadüfen Türkiye’de yediğim en iyi falafel‘lerden birini yapıyor. İnce diskler hâlinde dışı çıtır, içinde dengeli bir baklagil ve ot karışımı olan falafellerin yanında ince pita usülü lavaşa yakışacak bir humus ve bulgurlu maydanoz (tabule) geliyor.

Orta’nın falafel tabağı kadar patates kızartması da aklımda kalan tabaklardan. Bozcaada insanın burnunda pek çok sebeple tütüyor, falafel‘i de bunlardan biri.

Orta Cafe’nin falafel’leri

 İncirli tart, Vacilando

Vacilando ofisimizin mahallesinde olması dolayısıyla keşfettiğim ama mahallemizde olmasından dolayı değil lezzette kalitesinden ötürü sık ziyaret ettiğim bir yer.

Hamur işi yaptıkları her tatlı epey lezzetli fakat mevsimsel ve özel üreticilerden getirdikleri sınırlı sayıda ürünle yaptıkları kişler Galata’nın, belki de şehrin en iyileri olabilir. Bunlar arasında yaz sonu yediğim incirli kişin yeri ayrı.

Vacilando

• Sıvı parmesan dolgulu agnelottiMabou Pera

Mabou Pera, Asmalımescit’in ara sokaklarında, eski Asmalımescit günlerini yaşatmak istermişçesine konuşlanmış bir mekân. Eskiden kastım da masalar toplanmadan önce değil, Fikret Adil’in Asmalımescit74 kitabında bahsettiği 20. yüzyıl başları bohem, renkli ve çeşitliliği bol dönemleri.

Mabou Pera hakkında daha uzun bir yazı yazmak istiyorum, tabaktan tabağa deneyimi, mutfak esintileri ve tarzı değişse de şefi Cem Ekşi makarnalarında pürüzsüz lezzetler yaratıyor. Özellikle sıvı parmesan dolgulu agnelotti‘si, bu sene yediğim en iyi makarnaydı.

Ağza oturan ince ama büyük bohçaların patalyıp damağa boşalttığı umami‘si yoğun, hafif köpüklü sıvı unutulmaz. Üstündeki yanlış hatırlamıyorsam kuzu jus sosu da tabağı fiyonkla bağlar gibi tamamlamış. Mabou’nun steak tartarı da mutlaka denenmesi gereken tabaklardan.

Mabou Pera

• TÜSEDAD, süt üreticilerinin 1 litre sütü 5,50 liraya mal edip 4,79 liradan satmak zorunda kaldıklarını ifade etti.

  • Bir adım geriden: Kasım ayı itibarıyla yem fiyatları yaklaşık %53 artış gösterdi. 8 Aralık’tan itibaren litre başına 4,70 TL olan süt fiyatı, ekim sonu maliyetleri temel alınarak belirlenmişti.

• Türkiye’de sahte alkol zehirlenmesi nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 50’ye yaklaştı. Yaşamını yitirenlerin 22’sinin İstanbul’da olduğu, İstanbul’daki bir diğer 16 kişinin hayati tehlikesinin sürdüğü belirtildi.

• Singapur’dan onay alarak dünyanın ilk hücre bazlı et satışını gerçekleştirmesinin bir yıl ardından ABD merkezli gıda teknolojisi şirketi Eat Just, daha fazla hücre bazlı ürün için Singapur’dan onay aldığını duyurdu.

  • Bir adım geriden: Eat Just, mayıs ayında gerçekleştirdiği yatırım turunda 267 milyon dolar toplayarak kültür etine tek bir yatırım turunda yapılmış en büyük yatırımın sahibi olmuştu.

• Bureau of Labor Statistics verilerine göre ABD restoran menü fiyatlarında görülen enflasyon, kasım ayında 1982’den bu yana en yüksek seviyeyi kaydetti.

  • Enflasyondaki artış: Durum, tedarik zincirinde yaşanan aksaklıklar ve iş gücü eksikliğine bağlanıyor.
  • Restoranlardaki fiyatlar: Enflasyon oranına göre çok daha yüksek — yaklaşık 3 kat — olduğu görülüyor.

• Şampanya sektörünün önde gelen şirketlerinden Castelnau ve Nicolas Feuillatte, sektördeki ilk üç isimden biri olma yolunda güçlerini birleştiriyor. İkili 31 Aralık’tan itibaren “Terroirs & Vignerons de Champagne” adı altında tek bir şirket olarak faaliyet gösterecek.

  • Birleşme sonucu: Şirket, Champagne bölgesinin yaklaşık %9’una denk düşen 3 bin hektarlık üzüm bağına sahip olacak.
  • Şampanya özelinde 2021 yılı: Şampanya sektörünün 2021 yılında 315 milyon şişe satış rakamı, yaklaşık 5,5 milyar avro ciroyla 2019’da ulaşılan 5 milyar avroluk mevcut yıllık satış rekorunu kırması bekleniyor.

• Hayalet mutfak kervanına sosyal medya platformu TikTok da dâhil oluyor. Virtual Dining Concepts ve Grubhub’la ortaklık kuran platform “TikTok Kitchen” adıyla feta peynirli fırın makarna, somon kase, makarna cipsi, mısır kaburgası gibi trend olmuş tarifleri sipariş üzerine evlere getirecek.

  • Hedef: Şirket 2022 sonuna kadar ABD’nin 300 farklı konumunda 1000’den fazla restoran açmayı planlıyor.
  • Arkada: TikTok’un bu girişimi uzun vadeli bir iş modelinden ziyade bir pazarlama girişimi olarak değerlendiriliyor.

🍶 İzlemelik: Japonya muhabirimiz ve damak dostumuz Cem Ertül, Japonya’daki alkollü içkiler dünyasını arşın arşın keşfetmeye ve anlatmaya başladı. Bu bağlantıdan ulaşabileceğiniz YouTube kanalında Japonya içkilerinin sake‘den ibaret olmadığını takip edebilirsiniz.

🕷 Tebessümlük: Damakta lezzet değil damakta acı temalı favori izlencem Hot Ones, Spider-Man rolüyle ünlenene genç aktör Tom Holland’ı ağırlamış. Videoda acıları bize de yaşatan Holland, Zendaya’yla birlikte olduğu için nazarlarımı üzerinde biriktirse de sempatik bir anekdot silsilesi sunuyor.